27 Mayıs 2010 Perşembe

Mavi Gözlü Dev (Nazım Hikmet)




MAVİ GÖZLÜ DEV



O mavi gözlü bir devdi.

Minnacık bir kadın sevdi.

Kadının hayali minnacık bir evdi,

bahçesinde ebruliii

hanımeli

açan bir ev.



Bir dev gibi seviyordu dev.

Ve elleri öyle büyük işler için

hazırlanmıştı ki devin,

yapamazdı yapısını,

çalamazdı kapısını

bahçesinde ebruliiii

hanımeli

açan evin.



O mavi gözlü bir devdi.

Minnacık bir kadın sevdi.

Mini minnacıktı kadın.

Rahata acıktı kadın

yoruldu devin büyük yolunda.

Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,

girdi zengin bir cücenin kolunda

bahçesinde ebruliiii

hanımeli

açan eve.



Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,

dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:

bahçesinde ebruliiiii

hanımeli

açan ev..

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Orhan Veli- Ickiye benzer bir sey



İÇKİYE BENZER BİRŞEY

İçkiye benzer birşey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı, kötü...
Hele birde hasretlik oldu mu serde;
Sevdiğin başka yerde,
Sen başka yerde;
Dertli ediyor insanı, dertli.
İçkiye benzer birşey var bu havalarda
Sarhoş ediyor insanı, sarhoş.

Orhan Veli Kanık
Seslendiren:Müşfik Kenter

ETME -mevlana şems'in gidişi



Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme


Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı

Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru

Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için

Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme



Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi

Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan

Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan

Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer

Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi

Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize

O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme…

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle

Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı

Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil

Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme!!



Şems’in gidişinden sonra Hz. Mevlana’nın dilinden dökülen sözler

25 Mayıs 2010 Salı

Atilla ilhan- kimi sevsem sensin



Kimi Sevsem Sensin



Kimi sevsem sensin, hayret

Sevgin hepsini nasıl değiştiriyor

Gözleri maviyken yaprak yeşili

Senin sesinle konuşuyor elbet

Yarım bakışları o kadar tehlikeli

Senin sigaranı senin gibi içiyor

Kimi sevsem sensin, hayret

Senden nedense vazgeçilemiyor

Her şeyi terk ettim, ne aşk ne şehvet

Sarışın başladığım esmer bitiyor

Anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli

Dudakları keskin kırmızı jilet

Bir belaya çattık, nasıl bitirmeli

Gitar kımıldadı mı zaman deliniyor

Kimi sevsem sensin, hayret

Kapıların kapalı girilemiyor

Kimi sevsem sensin, senden ibaret

Hepsini senin adınla çağırıyorum

Arkamdan şımarık gülüşüyorlar

Getirdikleri yağmur, sende unuttuğum

Hani o sımsıcak iri çekirdekli

Senin gibi vahşi öpüşüyorlar

Kimi sevsem sensin, hayret

İn misin cin misin anlamıyorum



Attilla İlhan

Nazım Hikmet Ran Bence Simdi Sen de Herkes Gibisin



Bence Şimdi Sen De Herkes Gibisin

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor

Onlardan kalbime sevda geçmiyor

Ben yordum ruhumu biraz da sen yor

Çünkü bence şimdi herkes gibisin


Yolunu beklerken daha dün gece

Kaçıyorum bugün senden gizlice

Kalbime baktım da işte iyice

Anladım ki sen de herkes gibisin



Büsbütün unuttum seni eminim

Maziye karıştı şimdi yeminim

Kalbimde senin için yok bile kinim

Bence sen de şimdi herkes gibisin


Kadıköy - 1918

24 Mayıs 2010 Pazartesi

CAM MAKAS


CAM MAKAS


temmuz yırtılıyor yazın ortasında

küçük padişah ölmüş. ağlıyor alkolik lalası.

bach dinliyor benim karanfilim

dürbünlü tüfeğimin kabzasında verlaine'in

parmakizleri.

düşürüp kırıyorum cam makasımı.

hüzünlü bir şeyler çalıyor akordeonla eski mevsim.

polisiye bir aşk bizimkisi

polisiye bir caz dinlediğimiz

erken yaşlanır terkedenler

erken ölür ellerini ellerden alıp da gidenler

yakışmaz ayrılık

yakışmaz ihanet

sarıl bana

sarıl bana

beni sana davet et!



temmuz yırtılıyor yazın ortasında

gümüş çocukların birbirlerini seyretmekten

utandıkları bir yerlerde. sen! bana artık

rimbaud deme! büyük bir buz kalıbı içinde

sonsuz uykusunda köpek yüreğim!

arkama bakmadan öleceğim.



bir melek tıraş edecek saçlarımı

bir cin yıkayacak beni özsuyuyla

tertemiz entarilerimi giydirecekler sonra

gitmeme izin verme!

vals bitiyor

çiftler öpüşüyorlar usulca

usulca pelerinini açıyor sis

usulca dönüyor baş

zehirli içkimi uzatıyorum karşımdaki

satranç ustasına.

bir tarot destesinde buluyorum vesikalık resmimi

hangi kaderle çıkıyorsun karşıma

-karşım: nedir ki ellerim-

nasıl bir mutluluk mutluluğun

nedir senin sevdalarının kılavuzu

ödüllü bir hanımefendi gibi giriyorsun düşüme

talan ediyorsun

yakıyorsun

rüyalarım yanıyor

o zaman

ben de düşürüp kırıyorum cam makasımı



yalızlar bahçesinde

çiçeğiburnunda çiçeği topluyorum

peradaki bütün ampuller kırmızı

tramvaya binmiyor sokak sokak kendi

çocukluğumun troleybüslerini arıyorum



bir satyr'le sevişmemle başlıyor

çağımın gerisinde kalan hatıralarım

o zaman

bach dinliyor benim karanfilim



temmuz yırtılıyor yazın ortasında

başkalarının aşk mektuplarında buluşuyoruz.

yoruluyorum seni sevmekten

düşürüp kırıyorum cam makasımı

KÜÇÜK İSKENDER

Can Yücel - Anladım


ANLADIM

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda

anladım.


Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,

Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..

Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.


Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,

Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,

Neden hiç ağlamadığını anladım..


Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,

Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..


Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği

acıtabilirmiş,

Çok acıttığında anladım..

Fakat,hakkedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,

Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,

Yüreğini avucuma koyduğunda anladım..


''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,

Sana ''git'' dediğimde anladım..


Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş

sevmek,

Git dediklerinde gittiğimde anladım..


Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl

ağlayan,

Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..


Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş

pişman olmak,

Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,

Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,

Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..


Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün

affedilmeyi,

Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..


Sevgi emekmiş,

Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar

sevmekmiş...

CAN YÜCEL

23 Mayıs 2010 Pazar

Milyon Kere Ayten


Ben bir Ayten'dir tutturmuşum

Oh ne iyi

Ayten'li içkiler içip

Sarhoş oluyorum ne güzel

Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin

Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor

Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum

Ayten üstüne

Saatim her zaman Ayten'e beş var

Ya da Ayten'i beş geçiyor

Ne yana baksam gördüğüm o

Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor

Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz

Günlerden Aytenertesidir

Odur gün gün beni yaşatan

Onun kokusu sarmıştır sokakları

Onun gözleridir şafakta gördüğüm

Akşam kızıllığında onun dudakları

Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim

Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz

Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz

Onu siz de seversiniz benim gibi

Ama yağma yok

Ayten'i size bırakmam

Alın tek kat elbisemi size vereyim

Cebimde bir on liram var

Onu da alın gerekirse

Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem

Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar

Parasızlık da bir şey mi

Ölüm bile kötü değil

Aytensizlik kadar

Ona uğramayan gemiler batsın

Ondan geçmeyen trenler devrilsin

Onu sevmeyen yürek taş kesilsin

Kapansın onu görmeyen gözler

Onu övmeyen diller kurusun

İki kere iki dört elde var Ayten

Bundan böyle dünyada

Aşkın adı Ayten olsun

Ümit Yaşar Oğuzcan

cemal sureya / sana giden yollar kapali



Biliyorum sana giden yollar kapalı

Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;

İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm

Yanlız seni, yanlız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım

Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya

Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi

Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;

Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor

Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;

Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Raslaşmamak için elimden geleni yaparım

Bu böyle pek de kolay değil gerçi...
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;

Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,

Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,

Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu

Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

Cemal Süreyya

WİLLİAM SHAKESPEARE den soneler



WİLLİAM SHAKESPEARE den soneler...

18. SONE




Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?

Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:

Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,

Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:

Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,

Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;

Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak

Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;

Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,

Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;

Gölgesindesin diye ecel caka satamaz

Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:

İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,

Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
SONE57


Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir,

Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna;

Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir

Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna.

Senin için, sultanım, saatleri gözlerken

Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere,

Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken

Uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere

Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım

Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler;

Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım,

Mutlu kıldıklarını bilmek içime işler.

Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda,

Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.
***********************
yıldızları süpürürsün , farkında olmadan

güneş kucağındadır, bilemezsin

bir çocuk gözlerine bakar arkan dönüktür

yüreğinde kuruludur orkestra , duymazsın

koca bir sevdadır yaşamakta olduğun ,

anlamazsın uçar gider , koşsan da tutamazsın
2. SONE

Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,

Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,

Gençliğin kibirli, süslü giyim kuşamı

Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:

O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,

Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;

Dersen yuvalarına çökmüş şu gözlerdedir,

Bencil utancıyla israfa övgüdür bu.

Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara

"Benim güzel çocuğum beni kurtarır" dersen

"Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra."

Güzelliğin onda sürdüğünü göstersen!

O, sen yaşlandığında yeniler varlığını

Soğuktan donan kanın duyar ısındığını...
23. SONE

Bir acemi oyuncu nasıl beceriksizse

Sahnede korkusundan donakalmış dururken

Nasıl fazla duyguya kapılınca bir kimse

Zayıflarsa yüreği gücünden kudurken,

Benim de bu korkuyla guvensizlikten işte

Sevgi törenindeki duam aklımdan çıkmış,

Sevgimin gücü beni paramparça etmiş de

Aşkın bütün yükünü omuzlarıma yıkmış.

Öyleyse kitaplarım söylesin güzel sözler,

Sussun dilli gönlümün dilsiz laf ebeleri,

Onlar sevgi dilenir, ama bir çıkar bekler;

Gönlün sözü, bollukta hepsinden çok ileri.
Sessiz aşk ne yazmışsa onu oku ve öğren,

Aşkın ince aklıdır gözlerle duyup bilen...

40. SONE

Hepsini al, sevgilim, ne sevgi varsa bende,

Çoktan senin olmayan ne sevgi sağlarsın ki?

Gerçek der misin ona eline geçirsen de

Sevdiklerimin hepsi sende değil mi sanki?

Sevgilimi alırsan gerçek sevgi uğruna

Ses çıkarmam onunla keyif sürdüğün için;

Sevgilime sırt çevirip el uzatırsan ona,

Kendini aldatırsan suçun büyüğü senin.

Tatlı hırsız, yine de bağışlarım suçunu

Sen varımı yoğumu aşırsan bile benden;

Oysa daha acıdır, sevenler bilir bunu,

Güzel sürtük, kötülük iyi görünür sende;

Biz düşman olmayalım canevini söksen de...

66. SONE

Vazgeçtim bu dünyadan

Tek ölüm paklar beni

Değmez bu yangın yeri

Avuç açmaya değmez.

Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini

Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz

Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru

Ödlekler geçmiş başa derken mertlik bozulmuş.

Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın

Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene

Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın

Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e
Vazgeçtim bu dünyadan

Dünyamdan geçtim ama

Seni yalnız komak var

O koyuyor adama...
71. SONE

Yas tutmaya kalkışma ecel beni aldı mı,

Nobran ve mendebur çan bildirdi mi bir kere

Bu iğrenç yeryüzünden kaçıp sığındığımı

Bana koynunu açan en iğrenç böceklere.

Bunları okuyunca yazanı anma derim;

Çünkü öyle sonsuzca seviyorum ki seni

Tatlı anılarında unutulmak isterim

Acı çektirecekse sana düşünmek beni.

Ah ben düştükten sonra bağrına toprakların

Göz atacak olursan bu şiirlere bir gün,

Söylemesin zavallı adımı dudakların,


Hayatımla birlikte bırak sevgin çürüsün;

Yoksa şu kurnaz dünya deşer de iniltini,

Benim için yas tuttun diye hor görür seni...
75. SONE

Bir an sevinç duyarken, korkuyorum sonra hemen,

Haydut yıllar çalar götürür diye hazinemi;

Bir an, başbaşa kalmaktan öte bir şey istemezken,

Sonra diyorum ki, alem niye görmesin sevincimi?

Bazan, sana baka baka kendime çektiğim ziyafetle,

Doydum sanırken, bir bakışın açlığıyla ölüyorum sonra,

Senin bana verdiğin ya da verebileceğinden öte,

Ne bir şeyden zevk alıyorum, ne de çabalıyorum almaya.

İşte böyle, her gün hem açlıktan ölüyor, hem tıkanıyorum;

Ya oburca her şeyi yiyorum, ya da hiçbir şeye dokunmuyorum...


108. SONE

Beyinden mürekkebe dökülecek ne var ki

Sana bunca götüntü vermesin canevimden?

Dil yeni ne söyler ki, el yeni ne yazar ki

Sendeki erdemlerden, benim sana sevgimden.

Hiçbir şey, tatlı çocuk. Sanki kutsal törenin

Dualarını her gün söylerim birer birer;

Eskiye eski demem. Sen benimsin, ben senin:

Güzel adını nasıl kutsadımsa ilk sefer.

Sonsuz sevgi hep girer taze aşk kılığına;

Umursamaz zamanla tozlanıp yıpranmayı,

Hayat hakkı tanımaz hiçbir kırışığına -

Olur en eski çağlar onun sadık uşağı.


Aşk tohumu, düşünce gelişir vargücüyle

Zaman ve dış görünüş, olgun gösterse bile.



139. SONE

Ah, sen kalbimi ezdin geçtin gaddarlığınla;

Şimdi üstüme atma tüm kötülüklerini!

Beni gözünle değil, şu dilinle yarala,

Hileyle değil, gerçek gücünle öldür beni.

Gözüme baka baka, "Sevdiğim başkası," de;

Canım, başka bir yana çevirme o bakışı;

Türlü aldatmalarla yaralamak da niye,

Zaten savunma gücü nedir ki sana karşı?

Seni bağışlasam mı? Ah, sevgilim bilir ki

Güzelim bakışları olmuştur bana düşman.

Düşmanları hep benden öteye çevirir ki

Başkaları devrilsin o amansız oklardan.

Vazgeç, işte ben artık yarı ölüyüm ama,

Bak da büsbütün öldür beni, son ver acıma...

 WİLLİAM SHAKESPEARE

21 Mayıs 2010 Cuma

Seviyorum seni



Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak

ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi

Ağır posta paketini

neyin nesi belirsiz

telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi

Seviyorum seni

denizi ilk defa uçakla geçer gibi

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık

içimde kımıldayan birşeyler gibi

Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

Nazım Hikmet

Gel Gör Beni Aşk Neyledi



Gel Gör Beni Aşk Neyledi


Ben yürürüm yane yane

Aşk boyadı beni kane

ne akilem ne divane

gel gör beni aşk neyledi
akar sulayın çağlarım

dertli ciğerim dağlarım

Şeyhim anuban ağlarım

gel gör beni aşk neyledi

miskin yunus bi'çareyim

dost ilinden avareyim

gel gör beni aşk neyledi
 
Yunus Emre

Orhan Veli-Anlatamıyorum



ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Orhan Veli Kanık

nazım hikmet- tahir ile zühre meselesi



Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da


hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,

bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte

yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek

meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken

meselâ denerken damarlarında bir serumu

ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


Seversin dünyayı doludizgin

ama o bunun farkında değildir

ayrılmak istemezsin dünyadan

ama o senden ayrılacak

yani sen elmayı seviyorsun diye

elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık

yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?


Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

NAZIM HİKMET

Cahit Sıtkı Tarancı - Otuz beş yaş Şiiri



OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ


Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünüyorsunuz;

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim:

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç farkettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

N'eylesin ölüm herkezin başında.

Uyudun uyanamadın olacak

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak.

Taht misali o musalla taşında.

Cahit Sıtkı Tarancı

Atilla Ilhan Ben Sana Mecburum



BEN SANA MECBURUM




Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum.



Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun.



Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu



Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun.



Belki haziran da mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin

Kötü rüzgar saçlarını götürüyor



Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin.

Atilla İlhan

ÇEMBER




ÇEMBER

Ya dışındasındır çemberin

Ya da içinde yer alacaksın

Kendin içindeyken kafan dışındaysa

Çaresi yok kardeşim

Her akşam böyle içip, kederlenip

Mutsuz olacaksın

Meyhane masalarında kahrolacaksın

Şiirlerle, şarkılarla kendini avutacaksın

Ya dışındasındır çemberin

Ya da içinde yer alacaksın


Murathan Mungan

YAVUZ BÜLENT BAKİLER---ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE...



Sözde, senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla..


Bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla..
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla..

Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla..
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla..

Yüreğimin başına noktalarla.. Hatlarla..
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla..

Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla.
Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle..

Öldür bendeki beni..

..Sonra dirilt kendinle!
Çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle..

Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle..

Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle..

Ama her defasında geri döndüm SENİNLE..
Hangi düğüm çözülür.. Nazla.. Sitemle.. Kinle..

Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle..
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin..?

Bazen kızkardeşimsin.. Bazen öpöz annemsin..

Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin..

Eksilmeyen çilemsin..

Orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin..

Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin..
Çâresizim.. Çâremsin..

Şaşırdım kaldım işte bilmem ki neyimsin...
 
Yavuz Bülent Bakiler

Mihriban türküsü



Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor mihriban



Yar,deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor mihriban


Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor mihriban



Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut cizilmiyor mihriban



Boşa bağlanmış bülbül gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne

Şaştım karabahtım tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor mihriban



Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor mihriban
 
Abdurrahim karakoç

20 Mayıs 2010 Perşembe

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?


Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?


Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?

Sevmek için güzele mi ba...kmalı?

Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?

Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?

Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?

Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?

Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?

Solması için gülü dalından mı koparmalı?

Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?

Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?

Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
 
Victor Hugo

SEVMEK

  • SEVMEK
Sevmek...Delicesine, deliler gibi sevmek!
Kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek.

Bir çocuk inancıyla inanarak, kanarak
Ve bir günahkar fani azabıyla yanarak,

Hep onu arayarak baharda, yazda, kışta;
Nihayet "Büyük Sır"ra ulaşmak bir bakışta.

O bakışta okumak aşkın büyük adını,
Hep o büyük bakışta bulmak var olmanın tadını.

Sevmek: Hasta anneyi, altın başlı yavruyu,
Baharı, yıldızları, göğü, güneşi, suyu...

Yürekten kopan ince bir ahı, sever gibi,
Sevmek...Toprağı sever, Allah'ı sever gibi!
 
Halide Nusret Zorlutuna

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Beni Güzel Hatırla

BENİ GÜZEL HATIRLA


Beni güzel hatırla

Bunlar son satırlar

Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından

Yada bir yağmr sel oldum sokağında

Sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim

Beklide bir rüyaydım

Senin için..

Uyandın ve ben bittim

Beni güzel hatırla

Çünkü sevdim seni ben her şeyini

Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın

Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini

Beni üzdün kınamadım

Alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım

Beni güzel hatırla

Sayfalarca mektup bıraktım sana

Şiirler yazdım her gece

Çoğunu okutmadım

Sakladım günahını sevabını içimde

Sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın

Beni güzel hatırla

Sana unutulmaz geceler bıraktım

Sana en yorgun sabahlar

Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım

En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka

Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye

Vedalar bıraktım duraklarda

Ne arasan bir sevdanın içinde

Fazlasıyla bıraktım ardımda

Beni güzel hatırla

Dizlerimde uyuduğunu düşün

Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı

Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne

Anlından öptüğüm dakikaları

Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün

Şaşırtmayı severim biliyorsun

Bu da sana son sürprizim olsun

Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum

Beni güzel hatırla

GİDİYORUM …

Orhan Veli Kanık

Desem Ki...




Desem Ki

Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır

Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor

Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini

Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim

Senden kopardım çiçeklerin en solmazını

Toprakların en bereketlisini sende sürdüm

Sende tattım yemişlerin cümlesini

Desem ki sen benim için,

Hava kadar lazım,

Ekmek kadar mübarek,

Su gibi aziz bir şeysin;

Nimettensin, nimettensin.

Desem ki...

İnan bana sevgilim inan

Evimde şenliksin, bahçemde bahar;

Ve soframda en eski şarap.

Ben sende yaşıyorum,

Sen bende hüküm sürmektesin.

Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,

Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber.

Günlerden sonra bir gün,

Şayet sesimi fark edemezsen

Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden,

Bil ki ölmüşüm.

Fakat yine üzülme müsterih ol

Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini

Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede

Hatırla ki mahşer günüdür

Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum

Cahit Sıtkı Tarancı

18 Mayıs 2010 Salı

Mona Roza


Mona Roza


Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza siyah güller, ak güller



Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Roza, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar



Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek...



Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi



Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar


Ellerin, ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli oluyor bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin, ellerin ve parmakların



Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona



Akşamları gelir incir kuşları

Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

Ahh! beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları



Ki ben Mona Roza bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar su kenarında

Ki ben Mona Roza bulurum seni



Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım uymaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza


Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artık inan bana muhacir kızı



Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak



Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

Bir tüy ki kapalı gece ve güne

Altın bilezikler o kokulu ten



Mona Roza siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

Mona Roza siyah güller, ak güller


SEZAİ KARAKOÇ

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Basit Yaşamak


Basit yaşayacaksın, basit.


Mesela susayınca su içecek kadar basit...

Dört çıkacak, ikiyle ikiyi çarptığında.

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;

Tek bir düğme, tek bir cümle gibi...

Sevince lafı dolandırmadan söylediğin "Seni Seviyorum" gibi.

Basit bir öpücük yetecek sana...

Basit, sıcak bir öpücük; ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.

O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,

Öpücük için yiyeceksin, hayatının dayağını.

Kabak çekirdeği verecek, sana rakamların veremediği mutluluğu.

El yazısıyla yazılmış, eğri büğrü bir mektup olacak,

En değerli kağıdın, hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.

İki harekette giyiniverecek, iki harekette soyunuvereceksin.

Kısacık olacak uyanman ve yola çıkman arasında geçen süre;

Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını; bakışların bile anlatabilecek kendini.

Beklentilerin de basit olacak, Kaf Dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.

Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;

Ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz romanını;

Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.

Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın, nasıl oturacağını bilemediğin sofrada,

Parmakların en kıymetli çatalın, yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.

İskender'in kılıcı duracak, avukat rehberinin yanında.

Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana, kontraplak bir gitarda doğru basılmış bir fa diyezin mutluluğunu,

Makyajı, ilk "a"sına kadar bilmen yetecek, temizlik kokacak en pahalı parfümün.

"Bilmiyorum" diyebileceksin bilmediğinde ve çok normal olacak "bilemeyişin".

Tek dereden su getirmen yetecek, bir "istemiyorum" diyebilmeye,

Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.

Saatin, sadece saati gösterecek,

Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,

Küçük bir not defteri olacak, "bilgini" en hızlı "sayan".

Basit yaşayacaksın, basit.

Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit...

ÇAY, SİMİT VE PEYNİRLE...

Nazım Hikmet

Bir Adın Kalmalı Geriye


bir adın kalmalı geriye

bütün kırılmış şeylerin nihayetinde

aynaların ardında sır

yalnızlığın peşinde kuvvet

evet nihayet

bir adın kalmalı geriye

bir de o kahreden gurbet
sen say ki

ben hiç ağlamadım

hiç ateşe tutmadım yüreğimi

geceleri, koynuma almadım ihaneti

ve say ki

bütün şiirler gözlerini

bütün şarkılar saçlarını söylemedi

hele nihavent

hele buselik hiç geçmedi fikrimden

ve hiç gitmedi

bir topak kan gibi adın

içimin nehirlerinden

evet yangın

evet salaş yalvarmanın korkusunda talan

evet kaybetmenin o zehirli buğusu

evet nisyan

evet kahrolmuş sayfaların arasında adın

sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı

bu sevda biraz nadan

biraz da hıçkırık tadı

pencere önü menekşelerinde her akşam
dağlar sonra oynadı yerinden

ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca

sen say ki

yerin dibine geçti

geçmeyesi sevdam

ve ben seni sevdiğim zaman

bu şehre yağmurlar yağdı

yani ben seni sevdiğim zaman

ayrılık kurşun kadar ağır

gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın

yine de bir adın kalmalı geriye

bütün kırılmış şeylerin nihayetinde

aynaların ardında sır

yalnızlığın peşinde kuvvet

evet nihayet

bir adın kalmalı geriye

bir de o kahreden gurbet

beni affet

Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç
 
Ahmet Hamdi Tanpınar